Eserlerinde mizahı ve hicvi ustaca bir şekilde işlemesiyle ve zamanının çok ilerisinde, ileri görüşlü ve yaratıcılıkta sınır tanımayan bir yazar olmasıyla yurt dışında milyonların gönlünü fetheden ve 2006’da vefat eden Stanislaw Herman Lem, uluslararası mecralarda kendisine methiyeler dizilmesine rağmen çoğunluğumuzun büyük olasılıkla pek tanımadığı bir isim.
Belfast’tan Tuvalu’ya tüm dünyayı kasıp kavuran II. Dünya Savaşı, gerçekleşen varoluş mücadeleri ve yaşanan kıyımlar dolayısıyla küresel gündemi oldukça meşgul etmişti. II. Dünya Savaşı’na ek olarak Holokost’un da bir mağduru olarak akıllara kazınan Lem, gösterdiği üstün dirayetlilik sayesinde bilim kurgu janrını diri tutmak için elzem çabalar sarf eden zamanın sayılı yazarlarından biriydi. Kimilerinin düşünmeye dahi tahammül edemeyeceği türden çetin şartlar altında başını göklere çevirmiş; insanoğlunun doyumsuzluğundan, mezaliminden uzaklaştırmıştı zihnini. Hayallerini, evrenin zihnine yansımalarını almıştı kaleme. Ortaya çıkardığı eserler, bilim kurgu janrında kendisinden sonra gelecek yazarlar için birer rehber niteliğine bürünmüştü. Öyle ki, bilim kurgu janrını ve edebiyat anlayışının bizzat kendisini temelinden etkileyen ve edebî çevrelere 2021’i kendi yılı seçtirebilen bu zat için “Edebiyatın Nikola Tesla’sı” tabiri kullanılsaydı eminim ki, aynı edebî çevreler buna şüphesiz canı gönülden razı olurlardı.
Lem’in Bilim Kurgu Anlayışı
Lem’in perspektifinden bilim kurguyu yorumlayabilmek için, öncelikle kendisinin “bilim”i ve “insan”ı nasıl yorumladığına değinmek gerek.
Summa Technologiae eserindeki yorumlarından yola çıkacak olursak Lem için bilim ve teknoloji, en temelinde varoluşsal güdülerin pratiğe dökülmeleri ve sonuç itibarıyla yarattıkları kelebek etkilerinin aynı döngüyü tekrar ettirmesidir. İnsan aklının sınırları, akıl denen şeyin tanımı, rehber edindiği türlü göstergeleri, evrende özel bir yerinin olup olmadığını ve işin özünde “insan” denen varlığın tanımını sorgulamakta bu eser. Lem’e göre bilim kurgu janrının tüm zihinleri karıştıran bu denklemdeki yeri, insanoğluna bilimi ve teknolojiyi nasıl kullanabileceğine dair fikirler sunan bir olanak olmasıdır. Nitekim hiçbir yaratıcılığa yer vermeyen bir bilim anlayışı, önü bir türlü açılamayacak bir çelişki doğuracaktır. Eserin tüm odağı, bu bazdaki felsefik yorumlar üzerinedir.
“Uzay giysim, usanmışlığı belirten boğuk bir iç çekişle içindeki havayı boşalttı. Özgürdüm.
Bir katedral kadar yüksek, görkemli, gümüşten bir baca içindeydim. Eğimli duvarlarından bir dizi renkli boru iniyor, yuvarlak ağızlar içinde kayboluyordu. Döndüm. Havalandırma boruları, homurdana homurdana, kapsülümün İstasyon’a girişiyle atmosferden sızan zehirli gazları emiyordu. Ortasından yarılmış bir kozayı andıran puro biçiminde kapsül, çelik taban üzerindeki çiçek zarfına benzer çanağa sanki gömülmüş gibi burnu havada dimdik duruyordu. Uçuş sırasında kavrulan dış kasası kirli kahverengiydi” (Lem’in Solaris eseri, s.11-12, İletişim Yayınları).
Bilim kurgunun ve bilimin işe yarar, yegane birer olanak olabilme yönlerine ışık tutan bir başka eseri olarak Solaris, bilim kurgu janrının zirvesi olarak yorumlanabilecek türden bir anlatıma ve konulara sahip. Lem’in resmettiği bu eserin evreninde bilim insanları, Summa Technologiae eserinde bahsi geçen insanoğlu temelli tartışmaların bu aşırı ileri zaman diliminde çoktan sonuçlandırmış ve bu sebeple başka gezegenlerde hayat arayabilecek düzeye gelmişlerdir. Bunu insanoğlunun tüm farklarını bir kenara bırakıp önce kendini, sonra da evreni keşfedebileceğine; insanoğlunun bu üstün şartlara erişirken yaratıcılığını kullanıp, özgür hissetmesi gerekeceğine dair ince bir gönderme olarak yorumlamak mümkün.
İnsanoğlunun tuhaf doğasına ve farklı zihniyetten taraflar arasında bir türlü mutlak barış sağlayamamasına gönderme yapılan bir başka bilim kurgu eseri olarak Yıldızlardan Dönüş eserini örnek vermek yerinde olacaktır. Bu eseri Lem’in diğer tüm eserlerinden ayıran en önemli özellik, bir deneysel felsefe anlayışı üzerine kurulu olması. Kendi zamanıyla 10 yıl, fakat Dünya zamanıyla bir asırdan uzun bir süre sonra evine dönen bir astronot olan Hal Bregg, Dünyalıların söz konusu asır boyunca geliştirdikleri mükemmeliyetçiliklerini ve her açıdan güvende olma kompleksi sebebiyle artık eskisi kadar maceraperest olmayışlarını büyük bir kültür şoku geçirerek deneyim ediniyor. Bilimi ve beraberinde getirdiği kavramları çok yanlış anladığı düşünülen bu insanlar, büyük başarılara imza atan eski insanlarla aynı türden değillermiş gibi bir algı oluşması da bu vaziyetin bir semptomudur.
Tabii, insanoğlundan söz edilirken insanoğlunun harıl harıl bir silahlanma yarışına girdiği gerçeğini de göz ardı etmek mümkün değil. Lem de bu gerçeği görmezden gelmek istemeyerekten İnsanın Bir Dakikası eserinde bu konuya yer vererek, insanoğlunun bilimi silaha çevirme hevesini sert bir dille eleştirmişti. Öyle ki, kendisine göre bu durum bir ters evrim olarak da yorumlanabilir. İnsanoğlunun bu çatışma merakının er ya da geç kendi sonunu getireceği mesajını başarıyla veren bu iddialı bilim kurgu eseri, Lem’in II. Dünya Savaşı esnasında edinmiş olduğu yaman anılar silsilesinin ve dolayısıyla hayatının büyük bir kısmında edindiği pasifist tutumun bir yansıması olarak yorumlanabilir.
Lem’in nihai amacının daha iyi anlaşılması amacıyla sona bırakılması daha makul Lem’in Dünya’da Barış adlı bilim kurgu eseri, bilim ve teknolojinin barış koşullarında dahi dikkatli gözetim altında tutulması gerektiğine dair yorumlar içeren bir eser. İnsanoğlunun hemen tüm sorunlarının yapay zeka sayesinde çözüldüğü ve makinelerin mutlak güç kazandığı bu evrende insanoğlu, yarattığı teknolojinin yıkıcı potansiyelinden habersiz bir şekilde sonu asla gelmeyecek bir sulh yanılsamasına kapılmış vaziyettedir. İnsanoğlunun yarattığı, zamanla gereğinden fazla güç kazanan otomatlar, belirli bir süre sonra insanoğlunun çelişen bazı yönlerini ve anlayışlarını zirveye çıkaracak türden karşılıklı kesin yıkım düzeneklerine dönüşüverirler. İnsanoğlunun barış için el ele harekete geçtiği bu evrende dahi bu durum, belirli anlaşmazlıklar sonrasında eski yıkımcı düzene geri dönülmesiyle son bulur.
Kitapları
- Aden
- Dönüşüm Hastanesi
- Dünya’da Barış
- Fiyasko
- Gelecekbilim Kongresi
- İnsanın Bir Dakikası
- Kör Talih
- Küvette Bulunan Günce
- Ölümlü Makineler
- Solaris
- Soruşturma
- Yenilmez
- Yıldız Güncesi
- Yıldızlardan Dönüş
- Sahibinin Sesi
- Hayali Büyüklük
- Siberya
- Mükemmel Boşluk
Tüm bu analizlerden yola çıkarak Lem’in bu hümanizm bazlı pragmatist zihniyetinin amaçladığı nihai amacın kalıcı barış olduğundan ve kalıcı barış şartlarında dahi barışın büyük bir özenle korunması gerekliliğine olan vurgusundan söz etmek mümkündür.